4 Nisan 2015 Cumartesi

Bu yazı biraz kişisel durumlar içerebilir...


Bir ara demiştim ya gerçekten akışına bıraktım diye... En güzeli buymuş gerçekten. Hayatınızda istediğiniz şeyler değil daha çok zaten olacak olanlar  oluyormuş. En kötü an bile bir gün size mutluluk, huzur getirecek olaylara neden olabiliyormuş....

Aslında tüm kişisel gelişim kitaplarının hatta dini bir çok kitabın özünde anlattığı şey sadece bu. Sabretmek, akışına bırakmak, dua etmek. Kimine göre evrene bırakmak, inanç felsefesine göre ise Allah'a güvenmek. Artık siz hangisini seçerseniz. Dediğim gibi hepsi aslında aynı kapıya çıkıyor. Ancak bu işin kitaplardan ya da uzmanlardan öğrenilebildiğine inanmıyorum. Bu tamamen sizin kalbinizde, zihninizde gelişen bir durum. Belki de yaşadıklarınızdan öğrendiğiniz şeyler. Ama kesinlikle başkalarından dinleyerek öğrenilecek ya da dinleyerek, okuyarak hayatımıza uygulayabileceğimiz bir durum değil.

Ben hayatımda ilk defa kendimi bu noktada buldum. Bir kaç önceki yazımda da anlatmıştım. Ne olacaksa olsun, hiç bir şey benim mutluluğumdan daha önemli değil dedim işimi bıraktım, şehir değiştirdim. Arada düşündüğümde ben bu çılgın kararı nasıl verdim diyordum. Ama verdim işte... Bir cesaret geldi ve beni bu noktaya, buralara kadar sürükledi...

Öyle lafta 'bıraktım akışına' durumu değildi bu... Gerçekten içimden de rahattım .. Kendimce kariyer planları yapmaya çalışıyordum ama çok da hevesli değildim. Daha çok evde kafa dinlemeye çalışıyordum. Ama işte hep plan yaparsınız ama olacak olan oluverir ...

Şimdi gelelim benim hayatıma oluveren olaya :)

Konya'ya bu yıl 'Gateway Earth Station' yapılacak. Kısaca özel sektöre ve devlete hizmet vermek üzere uydu yer istasyonu kuruluyor. Bu Türkiye için çok yeni ve büyük bir proje.  Bu istasyon için Konya'nın seçilmesinin ise konumu, hava şartları, deprem riskinin az olması gibi bir takım nedenleri var.  Ben böyle bir projede çalışma şansı elde ettim. Bu şansı bana getiren en büyük etken Konya'da bulunuyor olmam.

En mutlu  olduğum şey ise yine kendi emeğimle iş buldum... Yani torpilsiz, ricasız, minnetsiz... En çok da bu sebeple kendimi şanslı hissediyorum. Öteki türlü de olabilirdi çünkü Türkiye şartlarında artık kendi emeğinizle  bir yerlere gelmek çok zorlaşmış durumda. Bu tarz işlere gerek kalmadığı için mutluyum ve daha çok huzurluyum.

Boşa dememişler büyük riskler büyük fırsatlar yaratır diye :)








Devamını Oku »

3 Nisan 2015 Cuma

NELER OLMADI Kİ?





O kadar yoğun bir gündem ki artık hiç bir şeye yetişemiyoruz. Bir olay oluyor... Ülke çalkalanırken bi kaç gün içinde onu unutturacak daha büyük olaylar yaşanıyor. Bu da kafa arkadaşım yetişemiyoruz ki artık bence bünyeler kaldırmıyor bu kadarını... Herkes saçmalıyor.  Evet kesinlikle ülkece saçmalıyoruz.

Uzay Asansörü mü?

Bilimde uzay asansörlerinden bahsedilirken biz hala nedeni belirlenememiş bir sebeple bir gün süreyle ülkece elektriksiz kaldık. Metrolarımız, tramvaylarımız, trafik ışıklarımız, fabrikalarımız aynı anda durdu. Artık bu ülke insanından bekle ki bilime katkısı olsun. Yalnız en önemlisi yetkililerin bile açıklayamadığı elektrik kesintisinin nedenini bizler yazıp çizebiliyoruz. Yetkililer haricinde herkes bilgi sahibi... Herkesin bir açıklaması var... Keşke yetkililere de söyleseniz onlar da öğrense....

Adaletten mi bahsediyor birileri?

Sonra aynı gün BALYOZ davasında kullanılan delillerin delil vasfında olmadığı kararı çıkıyor. Eyy insan evladı hiç mi vicdan yoktur sizde ya.. O deliller sebebiyle kaç insan hayatından oldu... Kaç aile neler çekti.. Dava süresince tüm avukatlar, aileler bas bas bağırdı.. bu deliller sahtedir. İncelensin.. Adamlar göstermelik incelemeye bile tabi tutmadan bu taleplerin hepsini reddetti. Aradan o kadar zaman geçmiş bugün mahkeme delillerin delil vasfında olmadığı sebebiyle beraat kararı çıkardı. Peki bu askerlere patır patır müebbet hapis verildiği  günü bayram ilan  edenler bugün ne düşünüyor acaba... Şimdi bu ikiyüzlülük değil mi? Ama pardon ikiyüzlülük değil bu.. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere ülkece kandırıldık sevgili askerlerimiz, Genel Kurmay Başkanımız.. Siz yıllarca hapis yattınız, bazılarınız dayanamadı hastalandı vefat etti ama biz kandırıldık. Affedersiniz...

Avrupa'nın en büyük adliyesini yaptık!

Bunla da bitmedi ki... Avrupa'nın en büyük adliyesini yapmanın bir marifet sayılmadığını da öğrendik aynı gün. Terröristler elini kolunu sallayarak bu adliyeye girebildi ve bir savcıyı şehit etti. Arkada olayı öğreneceğimiz kimse de kalmadı. Odanın içindeki savcı da ve terröristler de öldü çünkü... Ama her zaman olduğu gibi bu olayı da biz onlardan daha iyi biliyoruz. Bir de savcımızın adını öldürüldüğü Adliye Sarayına vereceğiz... Bizi affetsin. Kendisini koruyamadık. Böyle vicdanları rahatlatalım diyoruz....

Sandıktan çıkan oya güveniriz! 




Ülkenin belki 90'lardan beri (Ben bu kadarını biliyorum. Daha eski de olabilir) yaşadığı bir sorun var. Rektörlük Seçimi... Her üniversite kendi içinde seçim yapar. YÖK ilk üç sıradaki ismi sıralar ve Cumhurbaşkanına gönderir. Her devirde olduğu gibi bu sıralama ne hikmetse ve nasıl bir tesadüfse hükümetlere yakın isimlere öncelik tanır. Sonra bu hükümet yetkilileri çıkar her devirde demokrasi diye meydanlarda ahkam keser. Misal  Harran Ünversitesindeki seçimlerde üçüncü olan aday rektör olarak atanmış. Aynı şekilde İstanbul Üniversitesinde seçimlerde birinci olan aday rektör olamadı... Ama olsun bu olay bizim demokratik bir ülkede yaşıyor olduğumuz gerçeğine leke süremez... Şüpheniz mi var yoksa... Olmasın burası demokratik bir ülke.. Demokrasi böyle bir şey. Herkes yanlış biliyor. Doğrusu bu...

Ama bu haberlerden daha trajik bir durum söz konusu ki nasıl anlatsam bilemiyorum.  Ülkece saçmalıyoruz dedim ya başta...Bu onla ilgili bir durum...Misal her olayın ardından hem de çok kısa süre içinde birbirine zıt iki düşünce doğuyor. Orda burda ilginç komplo teorileri yayınlıyor. Her iki tarafı da okuyun her ikisine de inanırsınız. Çünkü ikisi de o kadar gerçekçi ki o kadar çok örneklerle yazılmış kii.. Ve bence ikisi de çok başarılı.... Her iki kesim de şiddettle okuduklarını savunuyor. Gözleriyle gördükleri bir kanıtları olmadığı halde hem de... Ama her iki tarafında ortak kullandığı bir cümle var ki bence çok trajik. "Okuyun ve gerçekleri görün" ya da "uyanın artık, işte gerçekler" Ya birader nereden biliyorsun yayınladığın araştırma yazısı gibi görünen yazının ya da fotoğrafın gerçeği yansıttığını ve hangi kafayla başkasının yayınladığı bir yazıyla insanların düşüncelerini değiştirebileceğini düşünüyorsun.

Bu yazıyı yazarken Kayahan'ın vefat ettiğini okudum. Bazı insanların hiç gitmeyeceğini sanırsınız ama işte gidiyorlar. Zaman da geçiyor. Durduramadığmız, değiştiremediğimiz tek şey.. Hepimiz gideceğiz  nasılsa... Keşke hepimiz Kayahan'ın bıraktığı gibi aşk şarkıları, sevgi şarkıları bırakıp gitsek...

Devamını Oku »