29 Mart 2015 Pazar

BU KİTABI LÜTFEN ÖNCE BEYLER OKUSUN!


 İŞ HAYATI FUTBOLDAN NE ÖĞRENİR?

Ben bu kitabı niye aldım bilmiyorum. Çünkü futbolla yakından uzaktan alakası olmayan bir insanım. Hadi aldın niye okudun diyenler olabilir ama başlayınca elimden bırakamadım.

Tahminim Ahmet Şerif  İzgören'in adını gördüm gerisine bakmadan aldım kitabı. Daha önce bazı kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. Misal en beğendiğim 'Hıdır Kişisel Gelişiyor'. Bir kitaba göre eğlence dozu hayli yüksekti.

Futbol Sosyal bir meseledir!

Gelelim ' İş Hayatı Futbol'dan Ne Öğrenir?' e. Bu kitap beni bir Türkiye gerçeği ile tanıştırdı... Ben anladım ki futbol bu ülkede bir spor dalı değil sosyal bir mesele... İzleyen, takip eden bir çok insanın günlük yaşantısını, hayattaki duruşunu, karakterini, düşüncelerini etkileyen, yönlendiren bir olgu. Belki futbola yakın olan, izleyen,dinleyen herkesin zaten bildiği, gördüğü şeylerdir bunlar ama benim gibi alakası olmayan bir insana bile futbolu ve Türkiye'deki futbol gerçeğini anlatmayı becermiş yazar. Sanki kitap okumuyorsunuz da yazarla oturdunuz karşılıklı konuşuyorsunuz. Yazarın çok samimi ve net bir dili var. Öyle uzun uzun cümleler yok kitapta. Spor ve futboldan uzak olan insanlar için de genel kültür anlamında çok şey katan bir kitap olmuş.

Kitap iş hayatı, yöneticilik,takım çalışması gibi konulara değiniyor. Futbol üzerinden iş hayatındaki anahtar konular anlatılmak üzere çıkılmış yola. Takım ruhu, liderlik, iletişim, hedefler gibi....

Kitapta en çok beğendiğim bölüm güven ile ilgili olan bölümdü. İnsanın çalıştığı sektöre, takımına ve yöneticilerine güveni %99 bile olsa mutlu olamayacağından hatta her şeyi bitireceğinden bahsediliyor. Ki biz çoğu zaman bu oran %50 değilken bile yıllarca aynı insanlarla çalışmak zorunda kalıyoruz. Her sabah evden ayaklarımız geri geri gider bi halde çıkıyoruz, sabah sekiz buçukta başlıyoruz mesai ne zaman bitecek diye sürekli saate bakmaya... Çünkü kimseye güvenmiyoruz. Gelecek vaat etmiyor çalıştığımız yer... Kitaptan lider için güzel bir alıntı yapmak istiyorum...

" Genel müdür toplamış yönetim kurulunu, ' Bizim ekip çalışmıyor,hiç çaba göstermiyorlar' diyor. Sormazlar mı adama, 'Senin orada tüm görevin bu ekibin çalışması, çaba göstermesi değil mi?' Eğer çalışmıyorlarsa bırak görevini, bir başkası onlardan verim alır; alamazsa ekibini eleştir ama dışarıda herkesin gözünün önünde değil." 

İşte sadece kendini düşünen bir lider modeli... Ekibine güvenmeyen, en ufak sıkıntıda kendini kurtaracak yol arayan lider... Lider de denmez de gerçi... İşte günümüz yöneticileri... Ne kadar çok aslında bu insanlardan değil mi? Kimseye güvenmeyen bir liderinize ne kadar güvenebilir ve işlerinizi ne kadar verimlilikte yapabilirsiniz ki....

Türkiye'deki bitmek tükenmek bilmeyen kargaşayı, ayrışmayı,kutuplaşmayı,gerginliği bu kitapta aşağı yukarı her sayfada soluyabilirsiniz. Türkiye'deki bir çok iş alanında olduğu gibi futbola ve sporun her dalına bulaşmış ve vıcık vıcık olmuş siyaseti, siyasileri, klüp başkanlarını, şirket yöneticilerini  ve onların spor ve iş ahlakından uzaklaşmış 'artık herkese doğrusu bu gibi gelen' kısaca Türkiye gerçekleri ile yüzleşiyorsunuz. Ben bazen sinirimden dişlerimi sıkarak güldüm bazen gerçekten sesli güldüm....

Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum..Başlıkta dediğim gibi özellikle beyler okumalı....




Devamını Oku »

12 Mart 2015 Perşembe

AŞK YENİDEN !!!

Salı akşamlarımın samimi bir eğlencesi var artık. Böyle entrikasız, yalansız, dolansız, gülmeli, kahkaha atmalı bir eğlence....  Özge Özpirinçci ve Buğra Gülsoy başrolünde bir eğlence.


Samimiyetin böylesini ben bugüne kadar televizyonda hiç izlemedim. O kadar samimi ki hani hapşırırsınız sonra tekrar hapşıracak olursunuz ama bi noktada kalırsınız. İşte bu sahneyi bile tüm doğallığı ile diziye yerleştirebilmişler.

Dizi Amerika'da başladı. İlk bölümde izlediklerime göre daha farklı bir dizi izleyeceğimi düşündüm ama ikinci bölüm itibariyle Karadenizli bir aile ile İstanbul'lu zengin bir ailenin eğlenceli mücadelesi ile Zeynep ile Fatih'in aşklarını izlemeye başladık. Bence gayet tadında ilerliyor.


Aslında dizinin  hikayesi çok alışık olduğumuz hatta artık klasik dizi konusu dediğimiz bir olay ama işte bu samimiyetle işlenince ne olursa olsun izlettiriyor kendini. Zeynep (Özge Özpirinçci) ve Fatih (Buğra Gülsoy) ailelere karşı bir evlilik oyunu oynamaya karar verirler. Eee tabi oyun gerçek olma yolunda ilerliyor. Hikaye bu kadar aşina olduğumuz belki onlarca diziye ve filme konu olmuş bir durum ama çok eğlenceli ve keyifle bıkmadan izlenebilir bir dizi izliyorsunuz.

Reyting haberlerine bakınca da ülkece böyle bir diziye ihtiyacımız varmış. Artık bıkmıştık belinde silah ile dolaşan, tavuk gibi adam öldüren başrollerden , her türlü kötülüğün, entrikanın hep aynı kişileri bulduğu dizilerden.... Güzel kadın varsa fonda müzik eşliğinde sadece kadının gözlerini ve yüzünü izlediğimiz ve artık baygınlık geçirdiğimiz sahnelerden; yakışıklı, kaslı erkeklerin habire soyunup, tepelerinden aşağı suları boşalttığı amaçsız ve gereksiz sahnelerle dolu, sadece vakit kaybı dizilerden yeterince sıkılmıştık. Bir de her yarışma programının özellikle kavga sahnelerinin yayınlanıyor olmasındaki tuhaflığı da belirtmeden geçmek istemem.

Arada böyle samimi diziler de yapıldı ancak ömürleri hiç uzun olmadı. Bu dizi de bende böyle bir korku yaratmıyor değil ama sanki bu sefer farklı olacak gibi...

Ben diziye ve ekibine başarılar diliyorum ve umarım hep böyle değişmeden devam etmesini ümit ediyorum....

Devamını Oku »

10 Mart 2015 Salı

KİME GÖRE KAHRAMAN

Uzun bir aradan sonra sonunda yazabiliyorum. Taşındık, yerleştik, düzen kurduk diyene kadar bayağı zaman geçti. İnşallah artık daha düzenli yazabilirim.

Gelelim bugünkü konuya... Bir filmden bahsetmek istiyorum. Keskin Nişancı - American Sniper- . Clint Eastwood'un yönettiği, Bradley Cooper'ın başrolü oynadığı film. 6 dalda Oscar'a aday olmuş. 


Filmde Irak'ta savaşmış bir 'kahraman Amerikalı asker' in hayatı anlatılıyor.Neden tırnak içinde kahraman olduğunu yazının devamında anlayacaksınız. Bu kahramanımızın adı Chris Kyle... Keskin nişancı. Kayıtlara geçen öldürdüğü insan sayısı 160.

Kahraman Chris Kyle bir gün televizyonda dünyanın çeşitli yerlerinde Amerika elçiliklerine yapılan saldırı haberlerini izler ve vatan sevgisi orduya katılmasına sebep olur. Orduda çok sıkı eğitim alan kahraman askerimiz 11 Eylül saldırılarından sonra yine vatanı için sevdiklerini arkasında bırakarak Irak'a giden orduya katılır. Film boyunca Chris Kyle ın ne kadar iyi bir insan ve ne kadar kahraman bir asker olduğunu izliyorsunuz. Misal elinde silah tutan çocuğu vurmak istemez ama vatanı için mecburdur ve basar tetiğe... Ama vatan sevgisi suçlayamayız Chris'i. 

Filmin dayattığı fikir Amerika ordusu tamamen vatanperver ve masum. Sadece suçluları almaya geldiler. Iraklı ile dertleri yok. Suçluları öldürüyorlar. Iraklı askerler ise birer cani.

Filmin bende yarattığı rahatsızlığın ne kadarını yansıtabilirim bilmiyorum ama filmden çıkarken söylediğim cümle şu oldu: 'Bu savaşı bir de Iraklılar çekse de izlesek ne güzel olurdu.' Bir de onların gözünden görsek ya da Amerika'nın bu filmlerde anlatmadığı savaşın öteki tarafını izlesek.  Yıllardır yapılan şey bu değil mi? Güçlü ve zengin olanı dinledik. Güçlü ve zengin olanın gözünden gördük olayları.  Gerçekten çocuklara ve masum insanlara zarar verilmedi mi? Bir de Iraklılar anlatsa..

Velhasıl kelam bu filme verdiğim paraya içim sızladı desem abartmış olmam. Eğer izlerseniz fikirlerinizi paylaşmayı unutmayın...

Devamını Oku »