26 Kasım 2014 Çarşamba

BURÇİN BÜKE-İLHAN ŞEŞEN-VEDAT SAKMAN

Bugün bir konserden bahsetmek istiyorum. 

Gördüğüm en sade ve en sakin konserden ama bir o kadar da müzik dolu. İlhan Şeşen, Vedat Sakman ve Burçin Büke üçlüsü Ankara'da bir akustik konser verdi. Sadece iki gitar ve  bir piyanodan oluşan bir orkestra ile  İlhan Şeşen ve Vedat Sakman’ın tertemiz sesi.

Her meslekte de öyle değil midir? İşin mutfağını bilen, üreten insanlarla çalışmak hep bir ayrıcalıktır. Bu konser öyle bir his verdi bana... Gerçekten 3 müzisyen  harika sohbet ortamında çaldılar , söylediler , biz de eğlendik.



İlhan Şeşen ve Vedat Sakman’ın hakkını yemek istemiyorum ama konserin yıldızı piyanist Burçin Büke idi. Ülkemizin böyle yetenekleri var ve biz tanımıyoruz. Şahsen ben ilk defa dinledim, ilk defa gördüm.  10 yaşında iken “Harika Çocuk” ünvanını almış bir müzisyen kendisi.  11 yıllık konservatuarı 5.5 yılda bitirebilmiş bir piyanist. Bunlarla kalmamış; uluslararası birçok yarışmada birincilik ödüllerini toplamış ve yurtdışında-yurtiçinde birçok konserler vermeye devam ediyor.

Bu konser boyunca içimden keşke Kürşat Başar da olsa diye geçirmiştim. Aralık ayında İstanbul'daki konsere katılıyor kendisi. Kendi adıma çok üzüldüm. İstanbul'da olup da gidecek olanlara iyi seyirler :)
Devamını Oku »

19 Kasım 2014 Çarşamba

ŞU TÜKETİM ÇILGINLIĞI DEDİKLERİ


Son dönemlerde Youtube’da bazı videolarla kaşılaştım ve karşıma çok farklı bir dünya çıktı. Makyaj çılgınlığı... Makyaj ve moda ile uzaktan yakından alakası olmayan biri olarak beni şaşkınlığa uğratacak sayıda makyaj videosu çeken insanlarla karşılaştım. İlk başlarda hoşuma gitti. Çünkü düşündüm;ben hiç bir şey bilmiyormuşum, faydası olabilir. Sonra baktım ki bu işin bir ucu yok. Bugün ne giydim, çantamda ne var, hangi ürünleri aldım, bugün ne sürdüm... Gerçekten bir sınırı yok. Harcanan paranın da kesinlikle sınırı yok. İşte tam olarak bu noktada tüketim çılgınlığı dediğimiz olay başlıyor. İnsanlar videolarda gösterilen ürünleri, kıyafetleri, aksesuarları çılgınlar gibi almak için koşturuyor. Bu işle uğraşan insanları eleştirmek değil aslında amacım. Bir yerde eğitici olabiliyor ama bence tüketen insanların bir sınır koyması gerekli.

Misal kitaba para vermek yerine aynı parayı elindeki rujun bir ton açık rengine  ya da ihtiyacı olmadığı ama moda olan çantaya vermeyi tercih eden çok insan var. Aynı şekilde insanlar haftasonları ailecek gezmek için ilk gittikleri yerler özellikle kış aylarında alışveriş merkezleri. Aslında orada yiyecekleri yemek yerine aynı parayı ailecek bir tiyatroya da verebilirler ama biz hızlı tüketmeyi seviyoruz ve hızlı tüketilebilecek işler yapmaya bayılıyoruz. Belki farkında olarak belki de farkında olmadan.....

Bence çoğunluğun eğilimi haftasonları tiyatro değil de alışveriş merkezleri olduğu için bugün tarihi tiyatrolar satılıp yerine alışveriş merkezleri yapılıyor. Siyasilere, iktidarlara, belediyelere kızıyoruz ama bence sorun onlarda değil.İnsanlar tiyatroya gitmiyor ki alışveriş merkezine gidiyor. Onlar daha çok yapıyor insanlar daha çok alışveriş merkezine gidiyor. Bu sebeple sosyal hayatımız üretim değil de tüketim üzerine kurulu. 

Araştırmalara göre “Kültüre harcanan hane bütçesi yüzde 3,alkol ve sigara yüzde 4” olan bir ülkede alşveriş merkezinin tiyatro salonlarından kat be kat fazla olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek.

Ankara'da yaşıyorsanız biliyorsunuzdur ki adım başı alışveriş merkezi vardır. Kimi bomboş,kimi tıklım tıklım ama hala bu şehrin alışveriş merkezine ihtiyacı bitmek bilmiyor...

Bir de etkinlik haberi vermek istiyorum. Ankara'da 19. Uluslararası Tiyatro Festivali başlıyor. Belki göz atmak istersiniz...

http://www.mybilet.com/chart/19-uluslararasi-ankara-tiyatro-festivali/


Devamını Oku »

16 Kasım 2014 Pazar

ESİR ŞEHRİN İNSANLARI

Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları’nda birinci dünya savaşı sonrası işgal altındaki Osmanlı’nın İstanbul‘da yaşayan aydın kesimini ele almakta. Bu kitap Esir Şehir üçlemesinin ilk kitabı...

İstanbul’da bir kesim şu soruyu sorarken;“Bir avuç eşkiya”, “Ordudan kovulmuş birkaç serseri”, muzaffer bir dünyaya karşı zafer kazanabilir mi? Bir kesim de esir bir memleketin esir insanları olmayı kabullenemeyip, Anadolu’da savaşanlara uzaktan da olsa yardım etmenin yollarını aramakta...

İstanbul’daki hayatı  kitapta bir yerlerde şöyle tanımlamış Kemal Tahir:”Muharebede düşman karşıdadır.Üniformalıdır.Az da olsa , çok da olsa bir zaman sonra önemi kalmaz. Kaçarsın, kovalarsın... Anında ölenler,yaralananlar olur. Ama hep ileriye bakmanın bir rahatlığı vardır. Oysa esir bir şehirde, dost kim, düşman kim bilinmez.”

Hikaye zengin bir paşa oğlu olan, yurt dışında okumuş, gezmiş, bir kaç dil bilen Kamil Bey’in etrafında geçmekte. Kamil Bey Balkan Harbi sırasında karısı ve çocuğuyla yurt dışındadır. Ülkesine döndükten sonra kendi yaşamını ve ülkenin durumunu sorgulamaya başlar. Bir vatan kaybetmekte olduklarını farkeder. Yıllarca bolluk,zenginlik içinde yaşarken bu ülkeye karşı sorumluluğunu yerine getirmediğini anlar. Bu toprağın üzerindeki insanlarla hiçbir ilgisi yokmuş gibi nasıl lüks içinde yaşadıklarını hatırlayarak utanır. Mücadeleye bir gazetede çalışarak destek vermeye başlar ama bunu da karısına anlatmakta güçlük çeker. Çünkü karısı yıllarca hayatını kendisiyle beraber Avrupa’da kıyafeti ve aksesuarı ile ilgilenerek geçirmiştir. Kendi kendi ile yaptığı şöyle bir konuşmayı aktarmak istiyorum:

Sonraları Ayşe’nin yüzüne nasıl bakardım. Bütün Ayşe’lerin yüzüne? ‘Babacığım, Kurtuluş Harbi sırasında siz nerede bulunuyordunuz?’ diye sorsa... Çok şükür... Hay Allah müstahakını versin! İsabet ki tehlikedeydim azizim... İnsanlık, vatandaşlık ve babalık şerefimin lekelendiğini hiç farketmeyebilirdim. Bundan hatta şüphelenmezdim bile...”

Açıkçası ilk defa Kemal Tahir okudum ve çok etkilendim. O dönemi her kesimiyle o kadar güzel vermiş ki. Kamil Bey’in mücadelesini anlatırken kadınların ülkedeki konumu ve onların bu mücadeleye desteğini de çok ince bir şekilde işlemiş.

 İstanbul’da kara bayraklar yapıp Sultanahmet’te toplanarak,erkeklere “Eğer vatanı kurtarmayacaksanız, örtülerimizi siz örtünün.” diye bağıran; eşlerini,kardeşlerini vatan kurtarmaya gönderen kadınlardan bahsediyor Kemal Tahir. Kitabın bu bölümünde gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. Bir kadından da öte bir anne dönmeme ihtimalini bile bile kocasını bu vatan için, hürriyet için yüreklendirmesi  ne büyük bir cesarettir, ne büyük vatan sevgisidir.

Serinin ikinci kitabı Esir Şehrin Mahpusu, üçüncüsü ise Yol Ayrımı... Kemal Tahir’i bu kadar sevmişken bunları da okumadan olmaz.



Devamını Oku »

5 Kasım 2014 Çarşamba

SARAYINIZ HAYIRLI OLSUN


     Maliye Bakanımız Cumhurbaşkanlığı makamının toplam maliyetini açıklamış."1 Milyar 370 Milyon Türk Lirası". Bir de kendisine uçak aldık o da “185 Milyon Dolar” .

     Ülkemizin cumhurbaşkanı bu kadar lüks içindeyse bizim yaşam koşullarımız üst düzeyde olsa gerek diye düşünüyorum ama TÜİK'in farklı tespitleri var. Kurumun verilerinin tarafsız olmadığını düşünsem de çıkardığı tablo bile içler acısı.TÜİK in Gelir Dağılımı ve Yaşam Koşulları İstatistikleri* başlığı altında topladığı birtakım veriler mevcut. Bunlardan benim en çok ilgimi çeken Yaşam Koşulları İstatistikleri.

      Yaşam Koşulları İstatistikleri nedir?

    Seçilmiş 7 adet yaşam koşuluna göre nüfus dağılımını gösteren bir tablodur. Seçilen yaşam koşullarına gelirsek:
  • Konut masrafları
  • Borç ve taksit ödemeleri (Konut alımı ve konut masrafları dışında)
  • Evden uzakta bir haftalık tatil yapabilme
  • İki günde bir et, tavuk ya da balık yiyebilme
  • Beklenmedik harcamaları karşılayabilme
  • Evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme
  • Yıpranmış veya eskimiş mobilyaları yenilenebilme
  • Yeni giysiler alabilme

   Bu tabloya göre 2013 yılında nüfusun yaklaşık %84'ü konut masraflarının yük getirdiğini beyan etmiş. Yaklaşık %78'i evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayamıyor. Ülkemin %46.1’i neredeyse yarısı iki günde bir et,tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılayamıyor. %30'u ısınma !!! ihtiyacını karşılayamıyor. Bu istatistikler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi yayınladığı resmi istatistikler.Benim şahsi görüşüm bu değerlerin daha kötü olduğudur.Ancak hadi bunları kabul edelim, böyle olduğunu varsayalım.Bu verilerin içerisinde eğitim ya da sağlık masrafları yok. Bunların günümüz şartlarında ne kadar büyük masraflar olduğu da malumunuz.
  
   Şimdi demezler mi komşun aç yatarken seni uyku nasıl tutacak sayın Cumhurbaşkan’ım. Gerçekten gerek var mıydı bu kadar para harcanmasına? Bu kadar gösterişe... Her fırsatta Müslümanlık’tan dem vuruyorsunuz. En önemli nasihatlardan biri değil midir ki “ İsraftan kaçınınız.” Bu kadar gereksiz gösteriş yerine sanayiye, bilime, teknolojiye, üretime aktarılsaydı bu ülke kat be kat kazanmaz mıydı?

 Halk ısınmak gibi, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta bu kadar zorlanıyorken siz 1000 odalı sarayda oturmayı nasıl düşünüyorsunuz.
  
   Bir diğer önemli konu bu sarayın ismi..... Kime sordunuz? Her fırsatta referandum yapan partiniz bunu neden düşünmedi. Bu ilelebet Ak Parti malı olarak mı kalacak adı 'Ak Saray' oldu?

   
  Atatürk’ün ve halkın el ele bataklıktan çiftliğe çevirdiği topraklardaki ağaçların katledilip yerine saray dikilmesine hiç girmek istemiyorum ancak bana göre yukarıda yazdıklarımdan kat be kat önemlidir.

*Bahsettiğim istatistiklere ve daha fazlasına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. 
      http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1011

 TÜİK:Türkiye İstatistik Kurumu
Devamını Oku »

2 Kasım 2014 Pazar

EVGENY GRINKO

Önce bunu dinleyin......


Sonra bunu......

Sonrasında bu da iyi gidebilir.....




Yalnız uyarayım neden bu yetenekler bizde yok diye üzülebilirsiniz.

Bence cevabı da kendi kendinize vereceksiniz. O yüzden boş verin gözlerinizi kapatın sadece dinleyin ve hayal kurun.

Bazen huzurla kapatıyorum gözlerimi bazen bulutlar üzerinde yüzümde rüzgarı hissederek uçuyorum.

Bazen başka bir dünyada açıyorum gözlerimi. Açlık yok, susuzluk yok, fakirlik yok,yolsuzluk yok, kavga yok ve en önemlisi haksızlık yok....

Müzik ruhun gıdasıymış ya bence o müzik işte tam olarak bu müzik.

Waltz klibindeki sigara bile rahatsız etmedi.Özgürlük geçti içimden. (İnsanlara özgürlüğü yasaklarla anlatmak zorunda olmayacağımız bir dünyada yaşıyor olsak.)

Evgenny Grinko çok genç rus bir müzisyen. Rus yazar tamlamasına çok alışkınım da Rus müzisyen ilk defa yazdım. :) Ve sanırım dinlediğim ilk Rus müzisyen olabilir.

Kendisinin verdiği kısa bir röportaj burada .
Devamını Oku »